Kadının Cinsellikteki Durumu

Cinsel uyumsuzlukta kadınların durumu:

Bilindiği gibi bundan 60-70 yıl öncesine kadar insanın tüm cinsel yaşantısı büyük bir gizlilik içinde düşünülüyordu. Sanki insanın bu yaşantısının haz verdiği görmemezlikten geliniyor ve özellikle kadının cinselliği bir anlamda inkar ediliyordu. Kadının cinsel ilişkide hiçbir aktif rol oynamaksızın kocasına karşı görevini yerine getirdiği düşüncesini erkekler kadar kadınlar da normal kabul ediyordu. Hatta erkekler, eşlerinin istekli olmamasını bekliyor, haz alacağı davranışlar hafiflik veya "kötü kadın olmak" gibi kavramlarla eş anlamlı tutuluyordu. Zaten o yıllarda kısmen eğitim eksikliğinden, belki de kısmen erkeğin hakim olma isteğinden kadın ekonomik anlamda erkeğe tümüyle bağımlıydı.

Ancak, hatırlanacağı gibi sanayileşmiş ülkelerde, 2. Dünya Savaşı yıllarında askere giden erkeklerin yerini fabrikalarda ilk kez kadınlar almış, o güne kadar elinin hamuru ile erkek işine karışmamış kadın, erkek işinde başarılı oluvermişti. Nitekim savaş sonrası erkeklerin sayıca azalmaları nedeniyle de kadınların çoğu fabrikalarda çalışmayı sürdürmüştü. Sonra da bilindiği gibi kadınların çoğunluğu o eski geleneksel rollerine dönmemekte direnmişti. Son yıllarda eğitimin yaygınlaşması ve kızların da artık eğitilmesiyle, kadınlar her alanda erkekler gibi varlıklarını duyurmaya başlamışlardır.

Bu arada özellikle son yıllarda yeni yetişen kadın psikanalistler, kadının cinsel yaşamını incelemeye eğildikçe, şaşırtıcı kavramlar ortaya kondu, yer yer Freud'un klasik erkek egemenliğine dayalı kuramlarının yanlışlığı kanıtlandı. Örneğin, eskiden sanıldığı gibi cinsel ilişkide normal erkeğin her zaman dominant ve agresif, normal kadının da her zaman pasif ve mazoşist olmayabildiği görüldü. Bu şu demekti:

Cinsel ilişkide erkek giren, kadın ise alıcıdır, eski görüşe göre erkeğin girmesinde aktiflik, kadının almasında ise pasiflik hakimdi. Bugün ise cinsel ilişkide gereğinde erkeğin de pasif ve tabi olan bir girici, dişinin ise hareketli aktif, dominant bir alıcı olabildiği kabul edilir. Gene eskiden kadın vajenine girme işleminin kadına acı verdiği ve bundan zevk alan kadının da mazoşist olduğu düşünülürdü. Ayrıca kadının iç baskı ve kontrolünün erkekten daha zayıf olduğu, erkek tarafından korunma ve sevilme ihtiyacını duyduğu düşünülürdü.

Bugün cinsel ilişkinin biyolojik olarak acı verici bir olay olmadığı, cinsel anlamda uyarılan kadının vajeninde yumuşama ve salgılama meydana geldiği bilinmektedir. Acı verme düşüncesi, herhalde yapay biçimde kızların kulağının cinsiyetin pis, iğrenç, ayıp, hatta tehlikeli olduğu kavramlarıyla doldurulması ve bunun doğurduğu psikolojik tepkilere dayanmaktadır.

Orgazm sırasında dişi genital organlar son derece aktiftir, alıcılık kavramı hiçbir şekilde pasiflik demek değildir. Vajina da agressif olarak arayan, tutan, kavrayan ve atan bir organdır.

Yine araştırmalar bize kadında, erkekler için olanaksız olacak sayıda orgazm olabilme yeteneğini ortaya çıkarmıştır. Yine kadının erkekten çok daha uzun süre orgazma ulaştığı bilinmektedir.

Öyleyse kadın bu uyarılmayı nasıl elde edebilir ve sürdürebilir? Yukarıdaki bütün açıklamalar bizi şu sonuca götürür: Kadın bu uyarılmayı elde etmeyi hep karşısındaki erkekten beklemeyebilir, kadınlar artık kendi cinselliklerine önce kendileri sahip çıkabilirler. Kısaca kadın cinsel ilişkiye önce kendi beyniyle hazır hale gelebilir. Cinsel ilişki kadın için de çok haz verici bir eylem olduğuna göre, "Acaba, ben kendi bedenimden ve eşimin bedeninden bu hazzı nasıl alabilirim" düşüncesiyle bu hazzı aradığı, kendini rahat ve doğanın eline bıraktığı ölçüde cinsel ilişki birzorlama olmaktan çıkabilir.

Her kadın bunu başarabilir mi? Bu elbette bir bilinçlenme ve farkına varma halidir. Batılı ülkelerdeki aydın kadınların bu konuda bizden en az otuz yıl önde olduğunu hatırlamamız bize bir ipucu verebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder