Ağrı, hastalanan organdan sinirler yolu ile beyine giden ve rahatsızlık veren bir duygudur. Hastalıklarda genellikle, hastalanan organda bir anormal hal bulunacağı için, ağrı az veya çok fakat her zaman bulunur. Bunun azlığını veya çokluğunu tespit etmek olanaksızdır. Bir diş çekimi sizin için çok ağrılı, bunalımla geçen iki gün süren bir sorun iken bir başkası için üç beş dakikalık basit bir işlem sayılabilir.
Bunun için insanlarda bir ağrı eşiğinden bahsedilir. Aynı derece olması gerekirken ağrılar bazı hassas insanlarda çok daha fazla hissedilir.
Ağrı niçin oluyor?
Şüphe yok ki hastalanan organda bulunan en ince sinir uçlarının bu hastalığa sebep olan şey veya onun meydana getirdiği değişiklikler dolayısı ile uyarılmasından meydana gelmektedir.
"Hastalığın meydana gelişine mani olunamıyor, hiç olmazsa ağrı olmasaydı da acı çekmeseydik..." Bu belki zaman zaman aklınıza gelmiştir. Ağrının mevcudiyetini insana acı veren bir olay olarak düşünmemek gerekir. Ağrı vücuttaki arızaları bize haber veren tehlike çanıdır. O olmasaydı, savunma için bizi uyaracak başka belirtiler meydana çıkana kadar iş işten geçmiş olacaktı. Tıpkı binalardaki yangın haber veren ziller gibi. Bu emniyet zilleri odada ufak bir ısı artması olduğu zaman çalar. Eğer onlar olmasa yangından ancak duman ve alevleri gördüğümüz zaman haberdar olurduk.
Mangalın kenarında otururken uyuyakalmışsınız. Yanlışlıkla ayağınız mangalın içine girmiş. Yanıyorsunuz. Eğer ağrı duymazsanız siz uyanana kadar bacağınız bitebilir. Midenizde ülser var. Ağrımazsa, onun varlığından haber alabilmek için ya kanamasını ya da delinmesini bekliyeceksiniz. İşte ağrının uyarma görevi budur.
Ama insan diyebilirki; "Peki, bizi uyardı, ondan sonra niçin ağrımaya devam ediyor?" Buna cevap vermek kolay değil ama. "hastalığın devam ettiğini gösteriyor" diyebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder